Hayatın orta yerine, işte tam şurasına... Kavşağının ortasına çökmüş,
dünyaya küsmüş oturuyorum, yapayalnızım... Ne gülüşlerinize ihtiyacım
var, ne sıcaklığınıza, ne de masum tavırlarınıza... Kimse olduğum gibi
kabullenmek zorunda da değil beni... Sadece kimse dokunmasın, kimse
yanaşmasın hatta becerebilirse görmesin bile... Yönümü bulmak çok uzun
sürecek belli...
Ardışık acıların ve çözülemeyen düğümlerin yoğunluğunu gırtlağımda
hissediyorum. Yutkunamıyorum.
Kessem diyorum gırtlağımı..! “Sakın” diyor bir fısıltı...
Yitirdiklerim düşüyor beynime bir sancı gibi..! Beynimi uyuşturuyorum...
Sıksam diyorum kafama..! “Sakın” diyor aynı fısıltı...
..ve kalbim
Hüznünü yaydığı an vücuduma “zehir” düşüyor gözbebeklerimden...
Uslanmaz, bitmez, dinmez bir telaş alıyor bedenimi... Kapkaranlık bir
kendinden geçiş yaşamak istiyor hislerim.
Hangi masalın, hangi satırının, hangi virgülüne takılmış çocuk yanım
bilmem ki... Onu da yitirdim, uzun zamandır ihtiyar bir adamım sanki.
Daha ne kadar ömrü kaldığının önemi olmayan, yarınına güvenemeyen...
İşte hayatın tam bu sahnesindeyim şimdi... Yolsuzum ve yönsüzüm.
Psikoloji denen şeyin keşmekeşliğini yaşıyorum.
Hiç olmadığım kadar kuralsızlığa yakınım.
Kimliksizim..!
Üstelik duyarsızım...!
“Ne olursan ol GEL..!” dedirtene de gitmiyorum... Yanmışım...!
Ve sahipsiz bir mermi gibiyim... Bir gün biri bulacak ve bir yere
sıkacak... Kendi elimden çok korkuyorum..!
..ve kulaklarım artık yavaş yavaş duymamaya başlıyor...